Yil 1956... Prenses Sureyya ve Sah Riza Pehlevi Istanbul'dalar.Sale kosku degerli konuklari icin hazirlanmis ust derece protokol yer almaktaydi.Istanbul caddeleri tiklim tiklim insanlar ile doluydu,herkes guzeller guzeli imparatorice Sureyya'yi gorme heyecani icindeydi,yine o cok asil durusu ile arzi endam ediyordu. Turkiye Cumhuriyetinin en buyuk ustadlarindan Munir Nurettin Selcuk ve saz ekibi Sale koskunde degerli konuklara konser vermek icin hazirlar,derken saz eserleri ve konser baslar o sirada SAh ve Imparatorice kendilerine hazirlanmis tahta en onde oturmaktalar,yanlarinda ise onlara bilgi vermek icin konusmakta yardimcilari var,durumu goren Munir Nurettin Selcuk elini iki defa carparak dikkati uzerine topladi ve sazlara dur komutu verdi,salonda sessizlik hakimdi.Ve konser devam etti... Ustad buyuk bir ders vermisti adeta o saniyelerde ama buyuk bir saygi ile karsilandi bu hareketi ile. Ustadin konser sirasindaki vokallerinden Yurdagul Eroglu 'nun bir dost meclisinde bizlere aktardigi anisini sizlerle paylasmak istedim. saygilarimla ERSIN FAIKZADE
Bir zamanlar Tahran'da guzeller guzeli bir Imparatorice yasardi adi Sureyya.... Sah Pehlevi, kizkardesi Prenses Sems; ve Sureyya'nin halasi araciligiyla eline ulastirilan fotograftaki genc kizin zumrut yesili gozlerine ilk bakista vurulmustu. Hemen Sureyya'yi Gulistan Sarayi'na davet etti. Resimlerini sinema afislerinde gorme hayaliyle yanip tutusan guzeller guzeli Sureyya ise oyunculuk yerine saraya davet edilmenin hayalini yasiyordu. Sureyya "Mahsun Prenses" olarak anilacagi uzun yol bir yola girmisti artik. Tahran yolculugu oncesi Paris'te birkac guzel elbise diktirmisti. O heyecanli donemde icini rahatlatan soz ise babasindan geldi: Kizim Sah'i begenmezsen ille de evlenmek zorunda degilsin... Zumrut gozlu Sureyya, Gulistan Sarayi'nin onune geldiginde sarayda muthis bir telas yasaniyordu. Guzeller guzeli Sureyya Sarayin kapilarinin acilmasiyla iceri girdi ve iste o an Sahlarin Sahi Muhammed Riza Pehlevi iceri girdi ve goz goze geldiler.Adeta bir yildirim carpmisti. Yillar sonra kaleme aldigi 'Hayatim' adli kitabinda Sureyya o ani iste soyle anlatiyordu: Karsilastigim adam tahmin ettigimden cok daha ilgincti ve yakisikliydi. Gorur gormez asik oldum...
Iki gun icinde Sureyya ile Sah'in nisani resmi olarak ilan edildi. Ve unutulmayacak o meshur dillere destan dugunun hazirliklari basladi. Dugune cok az bir zaman kala once tifoya yakalandi, Narin vucudu, Christian Dior'un yaptigi muhtesem gelinligi tasiyamayacak durumdaydi. 12 subat 1951'de yataktan kalkali henuz 3 gun olmusken, Sureyya, tul uzerine gumus kilap islemeli, uzerinde 600 parca elmas bulunan, 20 kilo agirligindaki muhtesem gelinligi giydi.
Butun hazirliklari tamamlanan Sureyya nedimeleri esliginde halasinin koskunden kapiya dogru ilerledi muhtesem bir arabaya bindi.Onunde ve arkasinda mizrakli suvariler ona eslik ediyor halkin yogun sevgisi icinden gecip agir agir saraya dogru ilerliyordu.Sanki tum Tahran sokaklardaydi. Dile kolay, zumrut yesili gozleriyle binbir gece masallarindaki prensesleri andiran Prenses Sureyya saraya geliyordu... Kisa suren yolculuktan sonra Sureyya nihayet Mermer Sarayi'nin onundeydi. 6 nedime Sureyya'ya eslik ediyordu.Sarayin onde gelenleri merdivenlere dizilmislerdi. Yukarida ise Sah Muhammed,annesi Tac-i Mulk vede Kraliyet Prensesleri duruyordu.Arka tarafta Prenses Sureyya'nin ailesi yer almisti.Agir adimlarla merdivenleri ciktiktan sonra Sah'in koluna girdi. Salon bastan basa ciceklerle donatilmisti. Tam iki yuz orkide, iki yuz dal kiraz cicegi, bin tane kirmizi karanfil, bin iki yuz tane de leylak salkimi Aynali Salonun etrafinda birer cennet bahcesi gorunumu veriyordu. Televizyonlar toreninin her anini dakika dakika cekiyordu...
Evlilik hayatinda agiz tadi dilemek amaciyla Sah, Sureyya'ya icii lokum dolu billur bir kase vermisti. Valide Sultan da uzerlerinden seker serpiyordu. Ama onun evliligi hic de beklenildigi gibi agiz tadiyla surmedi. Nikah Tahran'in en sevilen imami Imam Cuma tarafindan kiyildi. Sah ile evlenip evlenmeyecegi soruldugunda Sureyya'nin yaniti bicak gibi keskindi: "Evet!"
-MUTSUZLUKLAR ZINCIRI VE UZGUN PRENSES-
Sureyya icin yeni bir yasam baslamisti.Tum Kraliceler gibi o da toplumsal sorunlarla ilgileniyor, sergilerin acilislarinda bulunuyor,okullari denetliyordu.Guzelligi ve kibarligi sayesinde tum ulke ona hayran kaliyordu.Sah gittikce esine daha cok baglaniyordu.Resmi ziyaretlere katilan Sureyya, Londra'dan Madrid'e kadar her yerde Sah'a eslik ediyordu.Ata binmek,kayak yapmak, maclara gitmek,ormanda yuruyus yapmak en buyuk zevkleriydi.Sah,Sureyya'yi mutlu etmek icin elinden geleni yapiyordu.Mucevherler,Kurkler,villalar,Nev York'a,Hollywood'a ozel geziler... Fakat gunler su gibi geciyor ve bu ruya gibi yasantiyi tamamlayacak olan veliaht bir turlu gelmiyordu.Bu onemli sorun akillari kurcalamaya baslamisti.Bir oglu olmadigi takdirde Sah'in yerine kim gececekti? 1954'un 26 Ekim gunune kadar bu sorunun cevabi vardi.Sah'in kardesi Ali Riza. Ama mutsuzluklar zincirinin ilk halkasini olusturan 26 Ekim gunu meydana gelen bir ucak kazasinda Ali Riza hayatini kaybetti.Artik Sureyya doktorlara tasinmaya baslamisti,Her gittigi doktor ayni cevabi veriyordu "Bir Cocuk Olma Umudu Yok".Sah devlet ve karisi arasinda kalmisti.Sureyya gittikce hircinlasiyordu ve esiyle arasi aciliyordu.1958 yilinin Subat ayinda olaylar hizlandi.Bir gece sarisin ve genc bir kadinin Sah'a gosterildigi sirada Sureyya iceri girdi.Adeta yikilmisti.Hemen odasina donup esyalarini toplamaya baslamisti.Sah'la gorusmeyi reddetmisti.Ertesi gun huzunlu bir sekilde yalniz basina Saint-Moritz'e gitti.Sah'tan devletin menfaati icin boyle birseye boyun egmekten uzgun oldugunu belirten bir mektup aldi.14 Mart gunu resmen bosandiklari dunyaya duyruldu. Artik Hersey Bitmisti.... Sureyya'nin "Prenses"unvani alacagi ve Sah'in kizkardesleri ile ayni haklara sahip olacagi,diplomatik bir pasaportu ve belirli bir geliri olacagi bildirilmisti.Sah tum Iran'a huzunlu bir yaziyla cok sevdigi esinden ayrilmak zorunda kaldigini acikladi.Sureyya'nin isil isil gozlerindeki pirilti solmustu kendisine bundan boyle "uzgun Prenses" denilecekti. Arsivler ve yazi: ERSIN FAIKZADE http://www.ersinfaikzade.net
Monako,Akdenize kiyi dunyanin en kucuk ikinci devleti.Sadece 4.5km karelik bu kucuk ulke dunyanin en gorkemli hayatlarini yasiyor oysaki... Kara sinirlari Fransa ile cevrili olan ulke Monte Carlo sehrindeki kumarhaneleri ile unludur.Yuzolcumu bu kadar kucuk bir ulke olmasina ragmen Formula-1 pistine sahip,havalani olmayan ancak karayolu ve deniz yolu ulasimi gelismistir. 1297 yilinda François Grimaldi ile kurulan krallik bugunlere kadar Grimaldi ailesi tarafindan yonetilmis bir cok kez istilalara ve isgallere ugramistir,yonetim sekli olarak Fransa 'nin anayasal hukumlerine uymak zorunda birakilan Monako nun ancak ve ancak bir tahta varisi durumunda ulke Grimaldi ailesi tarafindan yonetilmeye devam edicekti.Iste Hikayemiz burada basliyor...
12 kasim 1929 da Philadelphia'da dogan Grace Kelly milyoner bir ailenin kizi olarak dunyaya gelmisti,genclik yillarinda yapmak istedigi tek seyin bir gun ruyalarini susledigi Hollywood da yer almak oldugunu soylerdi hep.Ve ailesinin dayatmalarina ragmen once fotomodellikle basladigi kariyerini ,guzelligi ile dikkatleri cekerek sinema filmlerine tasidi.Ilk filmini 22 yasinda Fourteen Hours” (1951) da oynadi ve arkasindan “High Noon” (1952) izledi.Oyunculuk kariyerinin üçüncü yilinda Clark Gable and Ava Gardner ile “Mogambo”da rol aldi.Oyunculugunun ve guzelliginin etkisi ile bir anda tum Amerika ve dunyanin gozdesi olmustu. 4 yil sonra Bing Crosby ile oynadigi “The Country Girl” filmiyle onu En Iyi Kadin Oyuncu Oscar’i ile ödüllendirdi.Ve kariyerinin 5. yilinda Frank Sinatra ile oynadigi ve son filmi olan High Society ile Hollywood'a veda etti istemeyerekde olsa.Cunku gonlunu bir Prens'e kaptirmisti.Prens Rainer ile Grace Kelly nin evliligi ve iliskileri yillar boyunca hep tartisildi. Prens'in Grace Kelly'i es olarak kabul etmesinin nedenlerini Katolik ve cocuklara asiri bagligi dedikodulari hep suregelmistir.Bunun yaninda kariyerinde herzaman zirvede olusu,iyi bir aileden gelmeside faktorlerdendi. Ve 1956 yili,Prenses Sureyya nin tum dunyayi kasip kavuran haberleri yanina Grace Kelly ve Prens Rainer'in muhtesem dugunleri eklenmisti.Ayni yil evlenmisti ikiside,iki masal prensesi...Sonlari aci olsada Prenses Grace Kelly esine once 1957 de Caroline'i ,oglu Prens Albet'i(1958)ve kucuk kizi Prenses Stephanie'yi(1965)vermisti.Artik Monako nun korkulari sona ermisti taht kurtulmustu,Sureyya icin ne yazikki bu gerceklesemedi ve bahtsiz sekilde surgunde yasamini surdurdu.Grace Kelly'nin sohreti bir anda bu kucuk ulkeyi Amerika li zenginlerin ugrak yeri haline getirdi,dev kumarhaneler modernlesmeyi yaninda getirdi.Monako son surat yenileniyordu populerligi okadar cok arttiki,ulke adeta en zenginler arasina girdi bir kac on yillik surede.Evlilik hayatlarinda bir cok sosyal gorevlerde bulunan Prenses vakiflar kurarak sadece Monako da degil Avrupa da da ses getirmisti.Kizlarindan Stephanie nin ucariligi onu cok uzsede bir turlu cikis yolu bulamiyordu.Bir ara long play ler cikaran Stephanie simarikliktan taviz vermiyordu.1982 yilinda kizi Stephanie ile gecirdigi bir trafik kazasinda trajik sekilde can verdi,kazayi ufak yaralarla atlatan Stephanie ise yillar yili bu acinin icinde kavruldu.Gorulmemis bir cenaze toreni ile son yolculuguna ugurlanan guzel prenses in arkasindan yururken esi Prens Rainer'in goz yaslari tum dunyayi aglatmisti.Prenses Diana'ya bir cok konuda ogutler veren Grace Kelly nin akibetini ne yazikki oda yasadi.
Sohretle kutsanmis yasamlarda cogu zaman yalnizlik ve trajik sonlar onlari golge gibi takip ediyor.Prenses Grace Kelly belki artik yok ama onun isminin yasattigi bir ulke var,Monako. Prenses'in arkasindan en cok sevdigi sair Halil Gibran dan su dizeler soylenir "Ask seni Cagirdiginda onu izle,sesi hayallerini darmadagin etse bile".
Neden,nicin bu kadar ilgi...Nedir bu kadini bende bukadar ozel kilan neden?
Yillarca insanlar bunu sordular bana usanmadan ben de yilmadan acikladim....
Yil 1989 ....Ilk okul ogrencisi Ersin,heyecanla babasinin elinden tutmus ve okulun yolunda.Gazete sayfalarinda gordugu resimlerden tanimak istedigi bu sarisin bayani artik okuyabilecekti.Yavas yavas heceler sokuluyor ve cumleler birlesiyordu.Prenses Diana ,Galler Prensesi,Leydi... Bir suru ozamanlar bilemedigim unvanlar cikiyordu ortaya.Hepimiz kucuklugumuzde hayran oldugum kisilerin resimlerini dergi ve gazete koselerinden kesmisizdir bende Prenses'in hakkinda gordugum herseyi keser kutular yapar oralarda saklardim onlari ozenle.Yillar birbiri ardina gecerken,1997 yilinin bunaltici agustosun son gunu sabahi televizyonu actigimda bu kadar sok olucagimi bilemezdim herhalde. Vahim bir kaza sonucu Gallerin Prensesi ,milyarlarca insanin kalbinin Kralicesi Diana'nin feci sekilde can verdigi tum dunyaya ilan ediliyordu. Gunlerce susmustum,konusma istegi duymuyordum sadece yazilanlari olaylari takip etmeye calisiyordum.O zamana kadar elimde okadar cok sey birikmistiki soyle bir geriye baktigimda aslinda gecen zaman icinde DIANA'nin benim icin ne kadar onemli oldugunu anladim.Yoksullara,Hastalara yardima muhtaclarla ilgisi, gozumun onunde o aids hastasi genc adama verdigi sicaklik ,kara mayinlarinda vucutlarindan uzuvlarini kaybeden cocuklar ile cekilmis resimler donup dolasiyordu. Diana'nin olumu ile bir sayfa kapandi Ingiliz monarsi ve Dunya kraliyetinde.Sevginin gucunu hissetti tum insanlik 6 Eylul 1997 sabahi.Milyarlarca insanin gozyaslari ve dualari ile ugurlanirken hangi fani uzulmediki. O sadece kendini yasamak istemisti ama olmadi.Diana'in vefatindan sonra artik birseyler yapmak gerekliligini hissettim.Vefatindan sonra kurulan Vakif a basvuruda bulunarak ne yapabilecegimi sordum bana cok destek oldular bu konuda.Amatorce hazirladigim Diana saygi videolarini dunyanin her kosesindeki sevenleri ile paylastim.Cok guzel dostluklarim oldu busayede.Ama en ilginci belkide bir Arsidusesin bana hediyeleriydi Avusturalya'dan.Diana ile arkadasliklari olmus bu hanimefendi nin yasinin ileri olmasindan dolayi benden sonra bunlara deger vericek kimse olmuyacak seni arastirdim sen buna layiksin diyerek haftalarca buyuk koliler ile bana gonderdigi hatiralarini saklamak benim icin buyuk bir zevk ve onurdu. Cesitli yayin organlarinda yayimlanmis en cok baskisi yapilmis yazilarim hep Prenses Diana ve insanliga katkilari ile ilgili olmustur. 2006 yili 31 Agustosunda olumunun 9.yildonumunde Kensington Sarayina davet edildim sevenleri tarafindan.Insanlarin 9 yil gecmesine ragmen o buyuk icten sevgilerini orada yasayarak gormek belkide en guzel seydi benim icin. Gun boyu sevenleri ile resimlerimiz cekildi sohbetler yapildi ve yasadigi mekanlari evinin her kosesini gorme firsati buldum.Mavisehir life dergisinde bu davet ile ilgili bir yazi yer almisti eylul sayisinda.Dunyanin en gorkemli muzik gosterisi olan Prenses Diana anma konserlerine davet edilisim ve dunya starlari ile ayni platformda yer almamda cok kivanc vericiydi benim icin.Prens William ve Harry nin tesekkurleri beni oldukca mutlu etmisti. 2009 yilinda dunya iyi niyet elcisi secilirken yine Prenses Diana nin yolunda olmam bunu saglamistir.
Diana sevkatin,gorevin ta kendisiydi,bir tarzin guzelligin ozuydu.Dunyanin her yerinde yureyinde bencillik barindirmayan insanin simgesiydi. Gercekten ezilmis olanlarin haklarini koruyan,ulusalligi asmis gercek bir ingiliz kizi,siniflarin otesine gecmis bir dogal soyluluga sahip biriydi.Yasaminin son yilinda o kendine ozgu buyuyu yaymak icin hic bir kraliyet unvanina gerek duymadigini gostermis biriydi.
Italya cizmesinin en ucunda tarihin en buyuk istilalarina gorkemli kralliklarina ev sahipligi yapmis Akdeniz in en buyuk adasindayim,burada Turk kultur mirasinin tanitimi ve de Turk muziginin guzel melodilerini paylasmak icin bulunuyorum.
Istanbul dan Alitalia seferleri ile Roma ve buradan aktarmali Palermo ya ulasmak mumkun,Palermo havalani sizi denizin kiyisinda sirin yapisi ile bekler.Bir kismi Avrupa'da, bir kismi Afrika'da yer alan Sicilya adasi, isgal edildigi eski medeni çaglarinin izlerini her kösesinde tasimaktadir adeta. Basta mimarisi olmak üzere, yerel dil, adetler ve yemeklerde bu çesitliligi gözlemleyebiliyorsunuz kolaylikla.Italya nin belkide en fakir bolgesi ama zengin kulturunu sergilemisini korumasini cok iyi bilmis bu ada.Hala aktif olan Etna yanardagindan yüzyillardir akan lavlar verimli bir bölge yaratmis. Altin Kabuk adi verilen dogal bir amfiteatrin içinde yer alan Palermo sehri, dogu ve bati mimarisinden örneklerle ve egzotik havasiyla heyecan verici. Ozellikle Mafya ile butunlesmis olan bu ada ve Palermo sehri bu imajini da turizm de iyi kullanmasini bilmis,Unlu Baba(Gotfather)filminin cekildigi sokaklarda ve mekanlarda bulunmanin heyecani icinde,Palermo nun daracik kuf kokan sokaklari,devasal gotik tarzdaki meydanlari ve gece isiklandirmasi ile adeta kendinizi peri masalinda hissettiginiz binalar arasinda,orta cagin gorkemini ve zenginligini burada yasiyorsunuz.Bu gorkemin arasinda cok zarif bayanlar ve beylerin sikliklarida goz kamastirici ayrica,sapkasiz,fularsiz erkek gormek imkansiz gibi,bayanlarin ise zerafeti cok goze carpiyor.Bir de bu adada ilgimi ceken bir diger konu yayalara verilan saygi,arabalar isik yesil dahi yansa oncelikle yayaya yol veriyorlar.
Barok döneminin en ihtisamli yapilari ve özellikle Avrupanin en dindar Katolik halkinin her küçük meydana kondurdugu katedral ve kiliseler ile ortacagdaymis izlenimi hakim bu sehire halen,ya kucuk koylerine ne dersiniz halen yerel kiyafetler ve lehceleri ile bambaska bir dunyadalar sanki. Burada Tanrilara adanan Roma tapinaklarini, cok konusan sempatik insanlarini, minnacik arabalarini(FIAT), tüm huzuru bozan mobiletlerin çikarttigi o korkunc gürültü ve klakson seslerini, limon ve portakal bahcelerini, sarap baglarini, yasadiklari bu rahat ve kaliteli hayati çok sevdim... Neden rahat dedim?Cunku burada oglen saat 1 ile aksamuzeri 4 arasinda herkesin uykuya daldigini ve siesta denen bu dinlenme zamaninda acik hic biryer bulamiyacaginizi bilmenizi isterim.Terk edilmis bir sehirde izlenimi verir bu goruntu,ya gece yarisi 11 den sonra ise tum sehir sanki sokaklara dokuluyor,inanilmaz ama gercek,sokaklarda insan seli gormeniz mumkun bu saatten sabah saatlerine kadar.Her ogunlerinde muhtesem sicilya kirmizi saraplari,portakallari,devasal limonlari ve olmazsa olmaz makarnalari hep goze carpar. Burada bulunma nedenim Turk Kultur projesi oldugunu basta soylemistim Palermo nun en eski gotik mekanlarindan "Santa Maria Dello Spasimo"da 5 ulkenin katildigi bu projede Turk muziginden bir kac eser seslendirdim ve buyuk begeni almanin sevincini yasadim bu tarihi atmosferde.Turk kultur mirasinin en guzel orneklerini,danslarini,mutfagini gosterebilme sansina sahip olduk burada.Bu kadar zengin bir kulture sahip adanin gecmisinde ise neler olmus neler once Fenike kolonisi iken,5. yuzyilda barbarlarin istilasi,Bizans ve zengin bir arap emirligi,islamin piriltili bir kultur merkezi,daha sonra Fransiz ve Ispanya himayesinde kalan ada 1948 de ozerk bir statuye gecerek,gunumuze kadar bolgesel bir parlamento tarafindan idare edilmektedir. Bu bolgesel parlamentoda 5 ulke delegelerinin de yer aldigi bir oturumda konusmaci olarak yer aldim ,Turk kulturunu,Avrupa birligine bakis acimizi anlatan kisa bir konusma yapma sansina sahip oldum.Palermo parlamentosunun hemen yani basindaki Corso Vittorio Emmanuele ile Via Maqueda caddelerinin kesistigi yerde bulunan Piazza dei Quattro Canti Meydani Palermo sehrinin ve barok mimarinin kalbidir. Ve Francis Ford Coppola’nin çevirdigi Il Padrino (Baba) III filminin bazi sahnelerine dekor olarak kullanilan Massimo tiyatrosu gibi neoklasik mimarinin en güzel örneklerini olusturur.Roma caddesiyle liman arasinda kalan dar sokaklar rengarenk, balik, deniz ürünleri, meyva, sebze, hamur isleri, baharatlarin ve deniz mahsullerinin sergilendigi Palermo’nun en eski pazar yeri Vucciria’ya dogru gider. Sicilya mutfagi muhtesem tad ve kokularin birlestigi Akdeniz, Italyan ve Arap mutfaklarinin bir karisimidir. Haftanin 7 gunu acik olan bu pazar yerinde muhtesem tatlar denerken,yerel halin sicak kanliligi ve sempatisini kazabilirsiniz ozellikle Turkiye den geldigimi soyledigimde cok sasirdiklarini gordum,cunku hernekadar muhtesem bir dogasi ve tarihi zenginlige sahip olsada cok fazla turist almiyor Sicilya,ingilizce bilenlerin sayisi yok denicek kadar az ayrica,Beden dilinizi kullanma yeteniginiz burada artiyor italyanlar ile iletisim kurdukca. Palermo'da farkli hayatlar yasaniyor ve bu hayatin akisinda yer almak cok guzeldi.
Yuzyillar boyunca arastirilmis gerek hurafelere gerekse bilimsel calismalara dayanilarak bir cok tez ortaya konulmus ama tam manasi ile bir sonuc elde edilmis degil bu konuda.Kalp ve beyin arasindaki dogru orantinin mantiki suzgeclerini bir turlu kabul etmis sayilmayiz kanimca. Sevgi,mukaddes bir kelime,insanlara yol gosteren,isik sacan buyuk bir enerjinin harflere dokulmus hali.Insanligin en buyuk ihtiyac duydugu,gunumuz kosullarinda iliskilerimizi rayina oturtmakta zorlandigimiz herseyin basinda sevgi cikiyor karsimiza. Yeteri kadar sevmiyormuyuz?Yada sevmeyi mi unuttun insanlik olarak? Konusulacak ,soylenicek o kadar cok soru varki zihnimde,sevginin yuceligine dair,karsimiza cikan hic birsey tesadufi degil hayatta,hepsi birer sevgi cekiminin getirileri. Antik caglarda filozoflarin bile dusunsel ayriliklara dustugu sevgi konusunda kalben mi zihnenmi sorulari hep sorulmustur.Bu inanc gunumuze kadar okadar derin bir etki ile gelmistir ki "kalben tesekkur etmek",Kalpten inanmak" gibi deyimler ile gundelik hayatimiza girmistir.Insanoglu her halukarda yurekten,ictenlikle sevmeyi ve sukretmeyi surdurecekki kisisel gelisimine katkida bulunabilsin ama bu surecte kalbide kirilacak hatta kalpsizlikle suclayacagimiz kisilerde olucak ama o kisilerin bizlere kattigi deneyimleri ve ilerlemeyi zaman icine kavrayacagiz.Insani guzellestiren gonlundeki sevgi,merhamet ve yuzundeki icten gulumsemedir.Bunlar aslinda mutlulugun temel prensipleridir. Daha yolun en basinda kucuk bir bebek iken saf ve temiz ruhumuza yasam kosullari ve etkileri bizi degisik sekillere soktu,nefreti de sevgiyi de bedenimiz tatti.Nefret ile bedenimize bir cok olumsuzluklar ilisti,hastaliklar ortaya cikmaya basladi ama tek bir ilaci oldugunuda kavradikki oda sevgiydi.Sevgiye giden bu yol ise affetmekten geciyor. Bagislamak insandaki bir cok olumsuz duygulari yok ediyor.Sevginin kaynagi sonsuzdur verdikce daha cok cogalir,etrafimizda sevebilecegimiz okadar cok sey varki sadece bakmamiz yeterli. Gunumuz dunyasinda sevgiden yoksun kalmis insan topluluklari ve milletlerin aclik ve sefalet sinirinda yasadiklarini gormek icler acisi gercekten,yardimlasma ve sonsuz sevgimizi bu toplumlardan,yardima muhtaclardan,ozurlu kardeslerimizden,hastaligina derman bekleyen nice nice insanlardan esirgemeyelim, sonsuz saygilarimla ERSIN FAIKZADE http://www.ersinfaikzade.net